Kuzey Afrika’da kurulan bilâhare Endülüs bölgesini topraklarına dahil eden Murâbıtlar Devleti 448-543 yılları arasında hüküm sürmüştür. Murâbıtlar Devleti’nin temeli Kuzey Afrika’daki kabileler arasında irşad ve tebliğ faaliyetinde bulunan ve bu maksatla bir ribat kuran Mâlikî fakihi Abdullah b. Yâsîn tarafından atılmıştır. Mâlikî mezhebine mensup olan ve bu mezhebin esas alınması hususunda büyük hassasiyet gösteren Murâbıtlar Devleti emîrleri devletin kuruluş gayesine sadık kalmışlar, karar alırken fakihlere danışmışlar, onların fetvâları ve tavsiyeleri doğrultusunda devleti yönetmişlerdir. Bu durum fakihlerin tesir sahasının oldukça geniş olmasına (...) sebebiyet vermiştir. Murâbıtlar Devleti, fakihlerin bu devlette büyük bir otoriteye sahip olmaları ve bilhassa onların fetvâları ile vuku bulan hadiseler sebebiyle yıkılışından itibaren çeşitli değerlendirmelere konu olmuştur. Bu devlete son vererek bu devletin topraklarında hüküm süren Muvahhidler, müsteşrikler ve bir kısım araştırmacılar Murâbıtlar Devleti’ne tamamen olumsuz bir bakış açısıyla yaklaşmış, çeşitli ithamlarda bulunmuşlardır. Diğer taraftan bilhassa son dönemlerde bu suçlamalara cevap niteliği taşıyan çalışmalar da yapılmış, eserler ortaya konulmuştur. Bu çalışmada öncelikle Murâbıtlar Devleti’nde en önemli makam olarak kabul edilen kādılık makamını ihraz eden fakihlerin yetki ve sorumlulukları hakkında bilgi verilmiştir. Sonrasında devletin zirve döneminde hüküm sahibi olmuş Yûsuf b. Taşfîn ve Ali b. Yûsuf b. Taşfîn’in fakihlerle ilişkileri ile fakihlerin bu emîrlerin döneminde cereyan eden önemli hadise ve kararlardaki rolü ele alınmıştır. Çalışmanın son kısmında ise Murâbıtlar Devleti’nde fakihlerin konumu ve etkisi ile alakalı olarak yapılan değerlendirmelere yer verilmiştir. (shrink)
Öz Çalışmanın konusu irfanî geleneğin on beşinci yüzyıldaki önemli temsilcilerinden ve aynı zamanda İbnü’l-Arabî’nin takipçilerinden biri olan İbn Türke’nin varlık mertebelerine dair görüşleridir. Konu, İbn Türke’nin varlık ve varlığın mertebeleri ile ilgili düşüncelerinden hareketle hazırlanmıştır. Birincil kaynakların esas alındığı bu çalışmada, İbn Türke ve Ekberî geleneğin önemli temsilcilerinin eserlerine müracaat edilmiştir. Çalışmanın amacı, felsefe ve kelâmın yanı sıra tasavvuf felsefesinin en önemli konularından biri olan varlık düşüncesi ve varlık mertebelerini İbn Türke’nin görüşleri çerçevesinde ele alarak âlemdeki varoluşun hakikatinin ne olduğu, (...) insanoğlunun özünün nereden geldiği gibi temel sorulara cevap olabilecek özgün bir çalışma ortaya koymaktır. Bu çalışmayla; varlığın bir ve tek hakikat olduğu, Hak’tan feyz ederek görünür âlemde ortaya çıkan her şeyin O’nun isim ve sıfatlarının tecellisi olduğu, her ne kadar Hak’tan ayrıymış gibi görünse de aslında Hakk’a doğru sonsuz bir dönüş içerisinde olduğu, dolayısıyla tek varlıktan kaynaklı çok sayıda varlığın esasen yokluğa mahkûm olduğu ve asıl varlığın Allah olduğu sonucuna varılmıştır. (shrink)
Bu çalışmada İbn-i Hüsam Husafi’nin Hâverânnâme adlı eserinin beş minyatürü incelenmiştir. Bunlardan dört tanesi Tahran Gülistan Sarayı Kütüphanesi’nde bulunan Hâverânnâmede mevcuttur.Tek yapraklı çalışma ise Rıza Abbasi Müzesi’nde bulunmaktadır. Bu minyatürleri Şiraz minyatür okulu sanatçılarından Ferhad ve çırakları çizmişlerdir. Bu çalışmalarda Hz. Ali ejderha ile çetin bir mücadele içinde tasvir edilmiştir. Bu eserlerden dört tanesi yayınlarda yer almaktadır ancak yeterince tetkik edilmemiş ve bazı konular açıklanmamıştır. Bizim tanıtmaya çalıştığımız minyatürle ilgili şu ana kadar herhangi bir yayında bilgi bulunmamaktadır. Minyatürün ustaca çizimi (...) nakkaş Ferhad’ın elinden çıktığının önemli bir kanıtıdır. Eserde Hz. Ali çeşitli bitkilerle kaplı zeminde Düldül’e binmiş, sağ elinde Zülfikâr ile yedi başlı ejderhaya saldırmaktadır. Eserin üstünde sağda üç şahıs, onun üstünde nesta’lik şiirler, altta hayali canavarlar ve yine konuyla ilgili şiirler mevcuttur. Hâverânnâme’deki minyatürler dünyanın değişik bölgelerinde ve özellikle batıda yapılan müzayedelerde sergilenmekte ve satılmaktadır. Envanter defterinde, üzerinde çalıştığımız tek yapraklı minyatürün geçmiş hareketleri için bilgi yer almamaktadır. Araştırmalarımız sonucunda bu eserin Gülistan Sarayı Kütüphanesindeki Hâverânnâme’ye ait olup işaret ettiğimiz müzayedelerden satın alınmış ve önemi sebebiyle iyi korunmuştur. (shrink)
Kavramlar doğru anlamlandırılmadığı takdirde meselelerin anlaşılması noktasında yanlış sonuçlara varmanın kaçınılmaz olduğu bir hakikattir. Fıtrat kavramı bu manada insanın neliği bağlamında başat kavram olarak her daim farklı değerlendirmelere konu olmuştur. İnsanın, gerek kendisini var eden Allah ile olan ilişkisi gerekse hemcinsleriyle ve içerisinde yaşadığı âlemle ilişkisi çerçevesinde bu kavramın anlam alanının tespiti yine ait olduğu dünya üzerinden yapıldığı zaman konu hakkında doğru sonuçların elde edilmesine imkân tanıyacaktır. Kur’ân ve hadislerde yerini bulan fıtrat kavramının anlam alanına yönelik çalışmaların bu alanlarda derinlemesine (...) tahlili noktasında söz konusu metinleri, kendi iç bütünlükleri ve birbirleriyle olan ilişkileri bağlamında meseleyi ele alması, en sağlıklı yol olacaktır. Bu çalışmada kavramın önce sözlük anlamı, türevleri üzerinden ele alınmış daha sonra Kur’ân ve hadislerde geçtiği durumları, belirtilen usûl üzerinden değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Sonuç olarak luğavî anlamı da dikkate alınarak fıtrat kavramı ile Kur’ân’da insanın Allah’la ilişkisine, hadislerde ise insanın doğasındaki sâfiyete ve insanlarla olan ilişkisinde dikkat gerektiren yönüne vurgu yapıldığı ortaya konulmaya çalışılmıştır. (shrink)
Türk İslam Edebiyatında, dinî-tasavvufî muhtevalı çok sayıda telif veya tercüme nasihatname kaleme alınmıştır. İslam kültürü ve klasik Türk edebiyatı dairesinde manzum ya da mensur formda yazılan bu eserlerde İslam inanç ve ibadet esasları hakkında bilgiler verilmiş; insanların ahlaklı, imanlı, dinin emir ve yasaklarına riayet eden, Hz. Peygamber’in hadislerini önceleyen, yardımsever ve hoşgörülü bir birey olmaları öğütlenmiştir. Bu nasihatnamelerden biri, farklı nazım türleri ve şekillerinden oluşan manzumelerin vasıta beyitleriyle birbirine bağlandığı Gencü’l-Esrâr’dır. Sufi geleneğin bir halkası olan müellif Gaziantepli Seyyid Muhammed Ali (...) Rıza, cennet mefhumunu çeşitli yönlerden ele alarak müritleri irşat etmeye gayret göstermiştir. Kimi zaman ayet ve hadisleri iktibas ederek ikna ve delil tekniğiyle sözünü güvenilir kılmış; kimi zaman da edebiyat sanatının unsurlarıyla ferdî cennet tasavvurunu harmanlayarak, insanların cennete vasıl olabilme arzularını artırmaya çalışmıştır. Gencü’l-Esrâr’da, cennet mefhumunun hangi boyutlarda ve suretlerde tasvir edildiğini ortaya koymayı hedeflediğimiz çalışmamızda öncelikle cennet ile ilgili veriler tespit edilerek sınıflandırılmıştır. Seyyid Muhammed Ali Rıza’nın cennet tasavvuru ve tasvirine dair bir çıkarımda bulunmamıza yardımcı olabilecek her türlü bilgi, yorum ve anlatı “Cennetin Fizikî Tasviri ve Muhtevası”, “Cennet İsimlerinin, Çeşitlerinin ve Kapılarının Tasviri”, “Cennet Sakinlerinin Tasviri” ve “Esrârî’nin Cennete Kavuşma Aruzusunu Dile Getirişi” olmak üzere dört başlık altında incelenmiştir. Makalede ayrıca, cennetin tasvir ve tahkiye edildiği bölümlerde müellifin başvurduğu anlatım teknikleri ve sergilediği anlatım üslubu da ortaya konmaya çalışılmıştır. (shrink)
Joseph Medill's Chicago Tribune was an influential voice for civil rights and equality in the age of slavery. By 1883, however, when the Supreme Court struck down the Civil Rights Act of 1875, the Tribune 's commitment to its moral principles had been compromised. The paper abandoned its editorial support for equality in favor of shoring up the declining fortunes of the Republican Party in the post-Reconstruction era. A content analysis of Tribune news and editorial items on the civil rights (...) law shows strong support for the statute in 1875 when it was passed, and an equally strong support for the Supreme Court decision that annulled it in 1883. (shrink)
In a relational language consisting of a single relation R, we investigate pseudofiniteness of certain Hrushovski constructions obtained via predimension functions. It is notable that the arity of the relation R plays a crucial role in this context. When R is ternary, by extending the methods recently developed by Brody and Laskowski, we interpret 〈Q+,<〉 in the 〈K+,≤∗〉-generic and prove that this structure is not pseudofinite. This provides a negative answer to the question posed in an earlier work by Evans (...) and Wong. This result, in fact, unfolds another aspect of complexity of this structure, along with undecidability and the strict order property proved in the mentioned earlier works. On the other hand, when R is binary, it can be shown that the 〈K+,≤∗〉-generic is decidable and pseudofinite. (shrink)
Acknowledgements -- List of illustrations -- Table of transliteration -- Introduction: Shams al-Din Samarqandi: his life and training -- Works and thought -- Science of the cosmos and the soul ('Ilm al-afaq wa al-anfus) -- Manuscripts used in preparing this edition -- Sources -- Persian and Arabic texts [1-287].