This paper argues that Kant’s distinction between “civil union” and “ethical community” can be of great value in dealing with a problem that causes considerable trouble in contemporary political and social philosophy, namely the question of the normative significance and role of religion in political and social life. The first part dwells upon the third part of Kant`s Religion within the Boundaries of Mere Reason with the intention of exposing the general features of ethical community. It highlights the fact that (...) Kant considers publicity, and indeed public authority, to be constitutive of the ethical community. The second part discusses his argument that we have a unique ethical duty to enter into an ethical community. This discussion clarifies the constitutive purpose of ethical community and sets forth why Kant thought that the ethical community should have a religious form. The third part presents an account of the constitutive purpose of the state in light of the Doctrine of Right. Throughout these steps, as is concluded, the essentials of a model for the relations between law, ethics, and religion emerge, which shows the way in which both religious and secularist worries can be met on a principled basis. (shrink)

This essay examines two dominant traditions in legal philosophy, the natural law theory and legal positivism, in terms of how they account for the normativity of law. I argue that, although these two traditions generally take the question of the normativity of law seriously and try to account for it, they are not successful in doing so. This failure in the prevailing literature on the philosophy of law, I suggest, nevertheless has an implicit reconstructive impact: the insights into the failure (...) of natural law theory and legal positivism imply an alternative philosophical framework that may provide a positive answer to the question of the normativity of law. (shrink)

This paper instigates a discourse on the unplanned effects of intelligent agents in the context of their use on the Internet. By utilizing a social informatics framework as a lens of analysis, the study identifies several unanticipated consequences of using intelligent agents for information- and commerce-based tasks on the Internet. The effects include those that transpire over time at the organizational level, such as e-commerce transformation, operational encumbrance and security overload, as well as those that emerge on a cultural level, (...) such as trust affliction, skills erosion, privacy attrition and social detachment. Furthermore, three types of impacts are identified: economic, policy, and social. The discussion contends that economic impacts occur on the organizational level, social effects transpire on a cultural level, and policy impacts take place on both levels. These effects of the use of intelligent agents have seldom been predicted and discussed by visionaries, researchers, and practitioners in the field. The knowledge of these unplanned outcomes can improve our understanding of the overall impacts that innovative agent technologies may potentially have on organizations and individuals. Subsequently, this may help us develop better agent applications, facilitate the formulation of appropriate contingencies, and provide impetus for future research. (shrink)

İslam'daki manevi hayatın ve ahlaki değerlerin ismi olan tasavvuf, İslam düşünce tarihinde önemli bir yere sahiptir. Yerel ve evrensel birçok unsuru içinde barındıran bu akım, dinin maneviyat boyutunu ön olanda tutar. İslam toplumu, ruhi ve manevi değerlerin birçoğunu tasavvufa ve onun kurumsal ifadesi olan tarikatlara borçlu olduğu görülmektedir. Tasavvufun en önemli özelliklerinde birisi, bireyin gündelik hayatının akışına müdahil olmasıdır. Dinin bireyin dünyasına nüfuzu anlamına gelen dindarlık ise bireyin günlük dünyasının duygusal yönlerinde Sufizmin etkisiyle güçlü değişiklikler meydana getirmektedir. Bununla beraber (...) tasavvuf, bireysel dinginliğin yanı sıra toplumsal alanda kendini gerçekleştiren bir maneviyat hareketi olma özelliği taşır. Bu çalışmanın amacı, kendini dindar olarak tanımlayan öğrencilerin dine tasavvufa, tarikatlara ve rabıta olgusuna bakışını sosyolojik olarak analiz etmektir. Bundan dolayı, kendini dindar olarak tanımlayan bireylerin tasavvuf, tarikat ve rabıta olgularına yaklaşımlarına odaklanılmıştır. Bu çalışmanın temel tezi hem tasavvufun bireyin hayatını değiştirdiği hem de bazı olumsuzluklarına rağmen dindar öğrencilerin tasavvufa olumlu yaklaştıklarıdır. Tasavvuf, bireyin dünyasında dinin derinleşmesine katkı sunmaktadır. Nitel verilere dayanarak yapılan, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okuyan ve kendini dindar olarak tanımlayan öğrencilerle gerçekleştirilen mülakat verilerinin analizine dayanan bu makale, tasavvufun gündelik hayat içindeki varlığını tartışmayı amaçlamaktadır. İki ana bölümden oluşan bu makalenin ilk bölümünde toplumsal bir aktör olarak tasavvuf ile beraber gündelik hayatın sosyolojisine, ikinci bölümde de Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dördüncü sınıfta okuyan dindar öğrencilerle yapılan mülakat verilerine odaklanılmıştır. Sonuç bölümünde ise tasavvuf, tarikat, rabıta ile beraber tasavvufi yaşamın gündelik hayata etkisi değerlendirilmiştir. Sonuç olarak yerel ve evrensel unsurları içinde barındıran tasavvuf, hem dinin etkisini artırarak bireyin dindarlaşmasına hem de ahlaklı bir toplumun oluşmasına katkı sunmaktadır. Tasavvuf kökenli dini grupların bazı ritüellerine karşı çıkmakla beraber tasavvuf olgusuna olumlu yaklaşan öğrencilere göre tasavvufun bireyin gündelik hayatında sağlamış olduğu temel katkı, dinin pratik ve ritüel boyutunu da içeren ahlak alanındadır. Bundan dolayı tasavvuf, ahlaki eylemler üzerinden toplumsal ve bireysel hayata etki etmekte ve bireyin eylem dünyasını biçimlendirmektedir. Bu bağlamda öğrencilerin nazarında tasavvuf merkezli dini grupların etkili ve meşru olmalarının sebebi, ahlakın merkezde olduğu bir dinselliği görünür kılmalarıdır. Bunun yanı sıra hem eğitim-öğretim sistemi hem de İlahiyat fakültelerindeki eğitim, sadece öğretimi esas aldığı ve pratiği dışarıda bıraktığı için eleştirilmektedir. Bu bağlamda bilgi ile eylemi harmanlayan yeni bir eğitim anlayışına olan ihtiyacın varlığı ortaya çıkmıştır. (shrink)